Menzil’de Böyle Bir Şey Yok…

Es-Selamü Aleyküm, sevgili okurlar,
Bir internet sitesinde Menzil’de şeyhin artan yemeğini kadınlar yiyormuş diye bir haber okuduk. Bu konuyu çok araştırdık. Meselenin aslı nedir diye.
“Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.” ilkesi ile olayın doğrusunu yazalım dedik.
Menzilin çok fazla ziyaretçisi var. Bu yüzden yemek ikram etmek pek mümkün değil. O yüzden Menzil’de, eski usul maya ile pişirilmiş ufak ekmek ile bulgur çorbasından başka ikram yok. Bu çorba derin tepsilerle dağıtılıyor. Herkes aynı kaba kaşık sallıyor. O yüzden artık yemek diye birşey yok. Hatta dedik ya, çorbadan başka bir ikram da yok. İsteyen oradaki lokantalardan faydalanıyor. Dolayısıyla Şeyhin artan yemeği diye birşey yok. Ne kadınlara ne erkeklere böyle bir uygulama ne görülmüş ne de duyulmuş.
Hiçbir tarikatta tövbe almak diye birşey de yok. Tasavvuf derslerine katılmak isteyen günahlarından tövbe ederek başlıyor. Bu yüzden müritler arasında hatalı olarak “tövbe almak” diye tarif edilmiş. Tasavvuf derslerine başlayan birinden de istenen ilk şey. Dini borçlarını bir an önce ödemektir. Yani, üstünde kul hakkı varsa hemen ödemek. Eksik namazlarını kaza etmek. Eksik oruçlarını kaza etmek, şeklinde dinin farzlarını tamamlamak.
Çünkü eskiden bir dergaha girileceği zaman. İstenen şartlar: önce eğitim tam olacak. Cahil insan kabul edilmezdi. Sonra namaz, oruç, kul hakkı borcu olmayacak. Hatta imkan varsa zekat ve hac farzlarını yerine getirmek. Bunlar tamamlanınca, en az yedi gün istiareye yatılacak, olumlu rüya görülürse dergaha kabul edilirdi.
Dün meyhanedeyken, bugün menzile gelen adamdan bu şartlar istense, adam kaçar. Gideceği yer ise gene meyhane. Tekrar şeytana adam teslim edilir.
Fatih Nurullah denen sahte şeyh, kendini şeyh olarak tanımadan önce, Çorum’daki Uşşaki dergahındaymış. Edepsiz davranışlar göstermiş. Hatta şeyhlik istemiş. Kovulmayı hak etmiş. Ama “dergahtan çıkarsa gayri meşru yollara düşer” diye kovulmamış. Şeyh İbrahim İpek hazretleri ölünce “icazet aldım.” diyerek İstanbul’a dergah kurmuş. (Yurt dışından finanse edildiği de söyleniyor.) Keşke insanlar araştırsaydı. Ne icazeti var, ne dini eğitimi var. İlmihal dışı fetvaları, edep dışı konuşmaları uygulanan zikirlerin daha önce hiç görülmediği gibi konularda Cübbeli Ahmet Hoca uyarmıştı iki yıl önce.
Şunu belirtelim, tarikat dinin temel unsuru değildir. Nefis terbiyesi sistemidir. Nefis terbiye edilirse ibadet daha kolay yapılır. Anca bazı insanlar dinin farzlarını sadece bir cemaat içinde yapabiliyor. Yoksa nefsine yenik düşüyor. Yani cemaatleşme dini dert edinenler ile ortaya çıkan bir olay.
Hiç kimse bilmeden konuşmasın hatta dinle diyanet ile alakası olmayan hiç konuşmasın. Bir kişinin bile ibadetine vesile olmamış insanlar atıp atıp tutuyor. Herkes önce kendine baksın.
Mevlana Celaleddin Rumi, Tapduk Emre, Pir Sultan Abdal, Yunus Emre, Ahmet Bican, Hacı Bayram Veli, Abdal Musa, Akşemsettin Hazretleri, hatta Nasreddin Hocabile tarikatlardan geçmiş evliyalardır. Bu kültür Türk milletinde var. Çünkü Türk milletinde hep dinimizi daha iyi yaşama arzusu var.
Bu cemaatleşme insanların vaz geçeceği bir şey değildir. Yasaklamak mafya gibi ya da FETÖ gibi yer altı oluşumlarına yol açar. 28 Şubat sürecinde FETÖ’nün nasıl gelişerek devlet haline geldiğini gördük.
Bu yüzden, Diyenet İşleri Başkanlığı da cemaatleri denetlesin. Milli Eğitim Bakanlığı özel okulları nasıl denetliyorsa, DİB de bu cemaatlerin yapısını, ilkelerini, köklerini, gelir kaynaklarını hatta cemaate sızmış yurt içi yurt dışı tehlikeli ajanları tespit etmeli. Kuran ve sünnete uymayan cemaatler için tedbir almalı.
Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır.
Hayır dualarınızı esirgemeyin
Mustafa Erol
islamievlilik.net